gezi
218
Pek çok turistin ziyaret ettiği Yeni Camii’nin 20 sütunlu, 24 kubbeli revaklı
avlusunda öncelikle sekizgen şadırvan çıkıyor karşımıza. Caminin dış
cephesindeki ve şadırvandaki ince el işçiliğini seyre daldığımız esnada
Brezilyalı bir turist daha önce mimarisi böylesine güzel bir yapıyla karşılaş-
madığını belirterek bizden Yeni Camii’nin avlusunda fotoğrafını çekmemizi
rica ediyor. Koltuklarımız kabara kabara turistin ricasını yerine getiriyor ve
ardından mistik havasıyla bizi kendine çeken caminin içine giriyoruz.
Caminin içerisine girer gir-
mez başımızı yukarı kaldırıp
dört fil ayağına oturtulmuş
görkemli ana kubbeyi
fotoğraflıyoruz. Kafamızı ne
yöne çevirsek çini, vitray
ve hat sanatının en güzel
örneklerine şahit oluyoruz.
Pencere üstlerindeki Hattat
Tenekecizade Mustafa
Çelebi’nin hat çalışmaları,
17. yüzyıla ait mavi ve yeşil
çiniler, nakış gibi ince ince
işlenen beyaz mermerden
mihrap ve minber arasında
adeta kayboluyoruz. İçimizin
huzurla dolduğu bu anlarda
yüzyıllar öncesine bir yolcu-
luğa çıkıyoruz. Bir müddet iç
sesimizi dinleyip Yaradan’a
dua ederek bu huzurlu anı
doyasıya yaşıyoruz.
Deyim yerindeyse küllerinden yeniden doğup yüzyıllar öncesinden günümüze
uzanmış ve şehrin dokusuyla bütünleşmiş Yeni Camii’nin mistik havasıyla
ruhumuzu doyurduktan sonra sıra acıkan karnımızı doyurmaya geliyor. Caminin
Mısır Çarşısı’na bakan kapısından dışarı çıkıp kendimizi insan kalabalığının
içine bırakıyoruz. “Eminönü’nün simgesi olan balık-ekmek yemeden olmaz”
deyip sahildeki balık-ekmekçilerden birine giriyoruz. Galata Köprüsü’ne karşı
damaklarımızda unutulmaz bir tat bırakan mütevazı bir ziyafet çekiyoruz. Enfes
balık-ekmekle karnımızı doyurduktan sonra Gülhane Parkı’na gitmek için tram-
vaya atlayıp Gülhane durağında iniyoruz.