Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  213 / 260 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 213 / 260 Next Page
Page Background

gezi

211

Bir kafeye oturduğumda Türk kahvesini de Yunan kahvesi olarak menülerinde yazdıklarını gördüm.

Garsona Yunan kahvesi ile Türk kahvesi arasındaki farkı sordum. “Yunan kahvesi daha baharat-

lıdır” cevabını alınca “Nasıl bir şeymiş bakalım” diyerek bir adet şekerli sipariş ettim. Bizim Türk

kahvesinin tamamen çakması olan kahve önüme gelip de bir yudum içince fazla baharat değil de

fazla su, az kahve ile ağzımın tadının bozulduğunu itiraf edebilirim.

Mikanos’a gelen herkesi karşılayan ve fotoğrafları süsleyen, adeta adanın maskotu haline gelen

Pelikan Petrus ise beni hayal kırıklığına uğratmıştı. “Başak geldi, seni hayal etmişti, kaç” dedi birisi

herhalde ki, adaya gelip Paytak Petrus’u görmeyen bir tek ben oluvermiştim. “Gidelim Başak”

dedim ve vurdum kendimi Paradise Beach’e!

Volkanik Güzellik

Tepesinde beyaz evleriyle yüksek mi yüksek bir adada yeni günü selamladım! Ada, aynen dümdüz

ovada birden beliriveren yüksek bir dağa benziyordu. Denizin maviliğini asice delerek geçip yükse-

len Santorini’ye hoş gelmiştim!

Kolların dümdüz bir biçimde iki yana açılamayacak

kadar dar sokakların olduğu Mikanos’da adım başı

minik kiliselere rastlanılıyordu. Hayatımda bu kadar

çok kilise ve haç görmemiştim. “En çok ‘günah’ olan

yerde vicdanları rahatlatmak için mi bu kadar çok

kilise yapılmış?” diye düşünmeden edemedim.

Kendi aramızda Türkçe konuşurken “S” harfinin üzeri-

ne basarak kendine has lehçesiyle bir bey bize selam

verdi. Türkçe’yi, Türkiye’yi özlediğinden bahseden

kişi, Xeno Kazancıoğlu’ydu.

Bir dizi ya da film senaryosunu kıskandıracak hayat

hikayesini ayak üstü anlattı Xeno. İstanbul’da

doğmuş, büyümüş, ev dışında her zaman Türkçe

konuşmuş. Vefa’da futbol oynamış… Bir gün bir kıza

gönül vermiş. Cleopatra adındaki bu Rum kız dillere

destan güzellikteymiş. İstanbul’da yaşayan Cleopatra

Türkçe bilmiyor, Rumca konuşuyormuş. İstanbul’da

tutunamamışlar, dışlanmışlar o yıllarda.

Cleopatra’ya olan aşkından “vatanı” bellediği

İstanbul’dan ayrılmaya karar vermiş. 1964 yılında

Mikanos’a yerleşmiş ve o yıldan beri kuyumcuda

çalışıyormuş. Cleopatra’sıyla birlikte 3 çocuk, 5 torun

yetiştirmişler…

Bu hikayenin etkisiyle bir süre dar sokaklarda gezdik-

ten sonra adanın yavaş yavaş otantikliğini kaybet-

tiğini düşünmeye başladım. Herhangi bir alışveriş

merkezinde bulunabilecek dünya markalarına ait

dükkânların yer aldığı sokaklarda kendimi çok farklı

bir yerde gibi hissetmedim uzun bir an için.

Otantik takılar satan dükkânlarda ise rastladığım nazar boncuklarından yapılmış

bileklikler ve kolyelerin üzerindeki Yunan bayrağını görünce, “Bu işte bir yanlışlık

olmalı… O bayrak Türk bayrağı olmalı…” diye mırıldanıverdim. Bu, sadece

gördüklerimin başlangıcıydı.