gezi
186
Bu kuşatmalar beraberinde doğru yanlış efsa-
neleri ve hikayeleri de beraberinde getirmiştir.
Örneğin son çare olarak Osmanlı ordusundaki
lağımcıların patlayıcı yerleştirmek üzere gece
sur altlarını kazmaya başlamaları, bu gürültüleri
duyan ve yerin altında sabah ekmek yapan fırın-
cıların durumu komutanlara haber vererek kah-
raman olmaları anlatılanların başında gelmek-
tedir. Kuşatma öncesi pide gibi düz hazırlanan
‘Croissant’ (Krosan Çöreği) Viyanalı fırıncılar
tarafından kuşatma sonrası kahraman ilan edi-
len Polonya Kralı Sobieski’ye Osmanlı Sancağı
üzerindeki hilali andıran şekli ile sunulmuş
ve sonrasında tüm Avrupa’ya ‘Viyana Çöreği’
(Viennoiserie) olarak yayılmıştır. Hatta eşi XVI.
Louis ile giyotin kurbanı olan Viyanalı Marie
Antoinette, tam adı ile Maria Antonia Josepha
Johanna de Habsbourg-Lorraine, Fransa’ya gelin
giderken bu alışkanlığı da yanında götürmüş ve
Fransızları bu tat ile tanıştırmıştır. Düşünüyo-
rum da aslında tuzlu Bagel bile, şeklini simitle-
rimizden almış olabilir.
Kuşatmalarla ilgili bir diğer söylence de mü-
zikle ilgili. Geri dönerken ağırlıklarını bıra-
kan Osmanlı Ordusu’nun ganimetleri arasın-
da Mehter Takımı simballeri, kös davulları,
hatta üçgen ziller (triangle) bulunmakta.
Bu aletler kuşatma sonrası Batı Müziği’ne
girmiş. Aslında ağır, taşınması zor simbal
ve davullar anlaşılabilir de, küçücük ve hafif
üçgen zilin cebe konularak geri götürülebile-
ceğini düşününce gülümsemekten kendimi
alamıyorum. Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin
zimmetli demirbaşını bırakmak hoş değil.
Kuşatma sonrası bu tüccar da, ken-
disine verilen çuval çuval kahve ile
Avrupa’nın üçüncü, Viyana’nın ilk cafesini
Schlossergasse’de açıp adını ‘Hof Zur Bla-
uen Flasche’ yani ‘Mavi Şişenin Altındaki
Ev’ koyuyor. Bu arada Cappuchin rahip ar-
kadaşı Marco d’Aviano da acı kahveyi bal
ve süt ile tatlandırıp köpürttüğünde elin-
deki karışımın rengi kendi elbisesini an-
dırdığından, hemen isim babalığı yapıyor
ve Kutsal Roma İmparatoru I. Leopold’e
sunulan bu özel sunuma ‘Cappuchino’
denmeye başlıyor.
Kulczycki iyice tanınmaya başladığında
işi abartıp büyük bir pazarlama taktiği
ile kahveyi Yeniçeri giysileri ile sunmaya
başlıyor. Osmanlı’nın hiç kullanmadığı
sütü de bol tutuyor farklı tatlar bulabil-
mek için. İşte o günlerden sonra kahve
Viyana’nın adeta bir parçası oluyor.
Karlı bir 20 Şubat 1694 sabahı Kulczycki
yaşama veda etse de günümüzde tüm Vi-
yana Café sahiplerince ‘Pir’leri sayıldığın-
dan, anısı her sene Ekim ayında yapılan
bir festivalle yaşatılıyor ve café camlarına
resimleri asılıyor. Bugün Viyana merkez-
de yer alan Kulczycki Caddesi’nin başın-
daki bir binanın köşesinde de büstü yer
almakta. Viyana’da iseniz en azından bir
kere adeta sanat eseri gibi pastalar yapan,
kahve için onlarca seçeneği menüsünde
sunan tarihi café’lerden birine mutlaka
gidin. En güzelleri arasında Sacher, yaya
yolu ve lüks alışverişin merkezdeki kilise
ile kesiştiği noktaya yakın Kohlmarkt’taki
Demel, Belediye Sarayı yanında Cafe Eins-
tein, Cafe Mozart, bohem havası ile Cafe
Hawelka ve Central Cafe sayılabilir.
Günümüzde tarih bilen her Viyanalı, kah-
vesinden ilk yudumu alırken mutlaka bu
ilginç, kahramanlıklarla dolu, renkli ve
hüzünlü hikayeleri anar.
Sözü artık kahveye getirecek olursak, gerçekten de
Osmanlı Ordusu geri dönerken diğer tüm gereksiz
ağırlıklarla beraber çekilmemiş kahve çuvallarını da
bırakmıştır geride. Surların dibindeki kahve çuvalları
da göstermiş olduğu kahramanlıklar nedeni ile kuşat-
ma sonrası Ukrayna asıllı Polonyalı Jerzy Franciszek
Kulczycki’ye verilmiştir.
Kulczycki’nin kahramanlığı da ilginç aslında.
Ukrayna’da doğan ve Belgrad’da bir süre çalışan bu
genç akıcı bir Türkçe öğreniyor. Daha sonra Viyana’da
yaşamaya başlayan bu tüccar, şehir kuşatmanın son-
larına doğru açlıktan kırılırken bir gece Türk giysileri
ile surlardan gizlice dışarı çıkıyor ve Mehter Marşları
mırıldanarak şehrin hemen dışındaki Kahlenberg
Tepesi üzerinde konuşlanmış Osmanlı Ordusu’nun
uzağında bekleyen Lorraine Dükü Charles’a ulaşıp son
haberleri alıyor. Dük’ten çok yakında büyük bir Haçlı
Ordusu’nun kuşatmayı kırmak üzere yardıma geleceği-
ni öğreniyor ve hemen geri dönüp bu bilgiyi Viyana’ya
ulaştırıyor. Tam şehrin anahtarını Merzifonlu Kara Mus-
tafa Paşa’ya vermeyi düşünen Şehir Konsül Heyeti de,
savunmaya son güçleri ile devam etme kararı alıyor.